İçeriğe geç

Hükmetmek ne demek din ?

Giriş: “Hükmetmek” mi, “Öğretmek / Rehberlik Etmek” mi?

Düşünsenize: bir sınıfa giriyor, tek bir kalıbı dayatmadan, her öğrencinin kendi yolunu bulmasına yardımcı oluyorsunuz. “Hükmetmek” ne demek, dinî ya da toplumsal bağlamda — genelde “otoriteyle yönetmek, boyun eğdirip yönlendirmek” anlamına gelir. Peki bu kavram eğitimin ruhuna uygun mu? Eğer eğitim bir baskı, tek tiplik ya da itaat amacı taşıyorsa, öğrenmenin dönüştürücü gücü zayıflar. Oysa öğrenme; tek tip bir süreç değil, kişiden kişiye devinen, çoğulcu, derin ve insanileşmiş bir yol. Bu yazıda “hükmetmek” anlayışıyla “öğretmek / rehberlik etmek” arasındaki farkı — pedagojik, toplumsal ve teknolojik bağlamlarda — irdeleyerek “gerçek” eğitimin dönüştürücü gücünü birlikte düşüneceğiz.

“Hükmetmek” Kavramının Dinî ve Toplumsal Kökeni

Din ve toplumsal hiyerarşiler, tarih boyunca “otorite” ve “hükmetme” anlayışına atıf yapmıştır. Bu bağlamda “hükmetmek”, bir kişinin ya da kurumun, bilgiye, ahlaka, inançlara ya da yaşam biçimine dair tek tip bir yorum dayatması anlamına gelebilir. Ancak eğitim – özellikle eleştirel ve özgür düşünceyi geliştirmeyi amaçlıyorsa – bu tek tiplik yerine çoğulculuğu, sorgulamayı ve bireysel deneyimi öncelemelidir.

Pedagojik açıdan bakarsak: “hükmetmek” öğretme tarzı, öğrenenin pasif olduğu, ezber/bilgi aktarımı ile sınırlı kaldığı bir yöntemdir. Bu, hem bireyin içsel potansiyelini köreltir hem de toplumsal çeşitliliği görmezden gelir. Oysa biz; öğrenmenin dönüştürücü, çoğulcu ve özgür bırakıldığı bir pratik olarak ele alınmasını savunuyoruz.

Öğrenme Teorileri ve “Hükmetme”ye Alternatif Yaklaşımlar

Deneyimsel Öğrenme & Öğrenme Stilleri

Modern pedagojide, özellikle Kolb’un Deneyimsel Öğrenme Kuramı önemli bir yer tutar. Bu kuram, öğrenmenin salt bilgi aktarımı değil; deneyim, algı, biliş ve davranış döngüsü olduğunu öne sürer. ([İstanbul Kültür Üniversitesi Dergileri][1])

Kolb’un yaklaşımı, bireylerin farklı öğrenme biçimlerine — görsel, işitsel, kinestetik vb. — sahip olduğunu kabul eder. Bu bağlamda, eğitimde tek bir “doğru yol / yöntem” dayatmak (yani hükmetmek), çok yönlü öğrenme süreçlerini görmezden gelmektir.

Bu nedenle pedagojide — öğretim tasarımı yapılırken — öğrencilerin farklılıklarını dikkate alan, bireyselleştirilmiş / çeşitlendirilmiş yaklaşımlar kullanılmalıdır. Bu da hükmetçe değil, kapsayıcı ve esnek bir öğretim anlayışı gerektirir.

Bilişsel / Yapılandırmacı Yaklaşımlar & eleştirel düşünme

Daha klasik, davranışçı yaklaşımlar yerine; yapısalcı, sosyal öğrenme, hümanistik ya da bilişsel kuramlar, öğrenmeyi aktif, anlam yaratan, sosyal ve etkileşimli bir süreç olarak görür. Bu yaklaşımlar, öğrencinin pasif alıcı değil; aktif araştıran, sorgulayan, deneyimleyen bir özne olduğu fikrini vurgular. ([Sosyal Araştırmalar][2])

Bu bağlamda “hükmetmek” yerine “rehberlik etmek”, “kolaylaştırmak”, “ortam yaratmak” gibi öğretmen rollerine eğilmek daha uygundur. Böylece öğrenciler eleştirel düşünme becerilerini geliştirebilir; yalnızca bilgiyi almak değil, analiz, sentez, değerlendirme ve yaratma kapasitesini kazanabilir.

Öğretim Yöntemleri, Teknoloji ve Eğitimde Demokratik Dönüşüm

Teknolojinin Eğitime Katkısı

Teknolojiyle birlikte geleneksel “öğretmen merkezli” anlayış yeniden düşünülüyor. Özellikle dijital araçlar, mobil öğrenme (m‑learning), interaktif platformlar, çevrim içi paylaşım ve sosyal öğrenme ortamlarıyla beraber; öğrenci merkezli, katılımcı, akıllı ve esnek öğrenme pratikleri yaygınlaşıyor. ([MDPI][3])

Örneğin, mobil öğrenme uygulamaları ve akıllı öğrenme teknolojileri – doğru kurgulandığında – yalnızca bilgi aktarımı değil; öğrencilerin eleştirel düşünme, problem çözme ve analiz yeteneklerini geliştirmelerine de katkı sağlıyor. ([SpringerLink][4])

Böyle bir ortamda “hükmetmek” — yani öğretmenin tek otorite olduğu, bilginin merkezi bir kaynaktan dayatıldığı yöntem — değil; demokratik, katılımcı, öğrencinin sesini duyuran yöntemler ön plana çıkıyor.

Başarı Hikâyeleri ve Yeni Pedagojik Modeller

Dünyada, interaktif, çok modlu, teknolojiyle desteklenen öğretim modelleri başarı gösteriyor. Örneğin, Stanford Mobile Inquiry-based Learning Environment (SMILE) gibi yaklaşımlar, öğrencilere soru sorma, tartışma, birlikte üretme ve öğrenme analitiği ile kendi öğrenme yollarını keşfetme fırsatı veriyor. Bu sayede, öğretmen “otorite” değil; “rehber” konumuna geçiyor. ([Vikipedi][5])

Ayrıca, eleştirel pedagojinin toplumsal etkileriyle ilgili çalışmalar da var: Birçok okul, öğrencilerin yalnızca sınav geçmesi için değil, toplumsal sorumluluk, etik farkındalık, sosyal katılım ve yaratıcı düşünme becerileri kazanmaları üzerine programlar geliştiriyor.

Pedagojinin Toplumsal Boyutu: Hükmetmek vs Katılımcı Eğitim

Eğitim tek başına bireysel bir başarı aracı değildir; toplumsal dönüşümün, uyumun, adaletin ve çoğulculuğun da bir zemini olabilir. “Hükmetmek” temelli eğitim, toplumsal homojenleşmeye, itaat kültürüne (sorgulamadan kabullenmeye) hizmet edebilir. Oysa demokratik, katılımcı ve çoğulcu pedagojiler, farklılıkları tanır, çoğul seslerin öğrenme ortamını zenginleştirdiğini varsayar.

Bu yaklaşımla yetişen bireyler, sadece “öğrenen” değil; aynı zamanda “soru soran”, “eleştiren”, “dönüştüren”, toplumsal sorumluluk hisseden vatandaşlar olabilir. Bu da, eğitimin yalnızca bireysel değil; toplumsal dönüşüm potansiyelini işaret eder.

Okuyucuya Sorular: Kendi Öğrenme Deneyimlerinizi Sorgulayın

– Siz, geçmişte eğitim aldığınız ortamlarda “hükmetmek” ile “öğretmek / rehberlik etmek” arasındaki farkı ne kadar hissettiniz?
– Hangi öğretim yöntemleri sizin için daha etkili oldu — ezber mi, tartışma mı, uygulama mı, deneyimsel öğrenme mi?
– Eğer eğitiminiz sadece bilgi aktarımıyla sınırlı kaldıysa, bu sizin öğrenmeye, sorgulamaya yaklaşımınızı nasıl etkiledi?
– Teknolojiyle desteklenen öğrenme sizin için bir özgürlük alanı mı oluşturdu, yoksa size “kolay cevap alma” hissi mi verdi?

Belki bir dönemin öğrencisiydiniz, belki anne‑baba ya da bir öğretmensiniz — bu sorularla kendi öğrenme ve öğretme pratiklerinizi yeniden düşünebilirsiniz.

Gelecek Trendler: Eğitim Hangi Yöne Evriliyor?

– Dijital öğrenme araçlarının yaygınlaşmasıyla — mobil uygulamalar, interaktif platformlar, yapay zekâ destekli sistemler — kişiselleştirilmiş, esnek ve öğrenci merkezli öğrenme ön plâna çıkıyor. Bu da, “hükmetmek” değil; “rehevberlik” anlayışını güçlendirebilir.
– Aynı zamanda, 21. yüzyıl becerileri arasında sayılan eleştirel düşünme, problem çözme, işbirliği, yaratıcılık, etik bilinç gibi yetenekler, bilgi aktarımından daha kıymetli hâle geliyor. Bu da pedagojinin toplumsal boyutunu artırıyor.
– Özellikle genç kuşaklar “öğrenmeyi yaşam boyu süreç” olarak görüyor; sabit otoritelere değil, esnek, dönüştürücü, katılımcı öğrenme ortamlarına yöneliyor. Bu da “hükmetmek” tarzından uzaklaşmayı beraberinde getiriyor.

Sonuç: Eğitimde Hükmetmekten Kurtulmak — Öğrenmeye Özgürlük Vermek

“Bilgiye hükmetmek” değil; bilgiyle birlikte biçimlenen, sorgulayan, çoğulcu, dönüştürücü bir öğrenme ortamı kurmak… İşte pedagojinin gerçek çağrısı bu. Eğitimde otoriteyi bir zincir değil; rehberlik aracı, bir dayatma değil; bir davet, bir yol açma, bir kılavuzluk hâline getirmek…

Eğer eğitimde “hükmetmek” değil; empati, anlayış, çeşitlilik, eleştirel bakış, özgür düşünce, deneyim ve dönüşüm varsa — o zaman öğrenme gerçekten dönüştürücü olabilir.

Siz de kendi öğrenme/öğretme deneyimlerinizi sorgulayın. Hangisiydi size sunulan? Ve hangisi olabilirdi? Katılımcı, özgürleştirici, dönüştürücü bir öğrenme hayaliniz varsa — belki de ilk adım, “hükmetmekten” vazgeçip “öğretmek / rehberlik etmek” anlayışına yönelmek.

[1]: “Kolb’un Yenilenen Öğrenme Stili Sınıflamasına İlişkin Bir İnceleme”

[2]: “hotaman_davut – sosyalarastirmalar.com”

[3]: “Mobile Learning and Its Effect on Learning Outcomes and Critical …”

[4]: “The impact of smart learning technologies on students’ cognitive …”

[5]: “Stanford Mobile Inquiry-based Learning Environment”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
ilbet yeni girişvdcasino sorunsuz girişilbet giriş adresiwww.betexper.xyz/